Size maddi Dünya’ya dair öğrendiğimiz bir çok şeyin yalan olduğunu söylesem? Aslında hiçbir şey bilmediğimizi ve bizim olduğumuzdan daha da farklı olduğumuzu? İnanır mısınız? İnanmasanız da kafanız karışır, karışmasa da aklınızın bir köşesinde tutarsınız ki tutun! Bilimin bizi bazı noktalarda sınırlandırdığını keşfettiğinizde bakış açınızın ne kadar değişeceğini biliyor musunuz? Haydi başlayalım akılları karıştırmaya…

 

İnsanoğlu Dünya’ya gönderildiğinde durumlar neydi bilemiyoruz ancak bizden daha mutlu daha sağlıklı yaşadıkları kesindi. Şimdilerde hele de özellikle şu anlarda küçük büyük herkes hasta, herkes bir önceki günden daha kötü! Hastaneye bir giren bir daha çıkamıyor, bir şikayet bin şikayete dönüşüyor! O zaman bir şeyler değişmeli sanki değil mi? Eski zaman insanları doğanın tam ortasında kendi tükettiğini kendi yetiştirerek ve sadece kendi yakınlarının olduğu küçük alanlarda yaşıyorlardı. Sonra Dünya değişti, sistemler ortaya çıktı. Devrimler oldu, sanayiler kuruldu, gelişme diye bir şey ortaya atıldı. Gelişme neydi? Bilim adı verilen herşeyin ispatını isteyen, bir şeyi ispatlayamazsan bir sonrakine adım atamadığın bir bilgi yığınıydı. Ancak biz bugün Mısırlılar’ın yüzyıllar önce yaptığı piramitleri belirli bir oran orantıya göre yaptığını keşfediyoruz bilimle. Ve bu oran orantı insanın hayatının her köşesinde etkili… Sonra bu sayılardan yola çıkarak eyfel kulesini yapıyorlar. İnsanın vücudunun dik durmasını sağlayan omurilik yapısına bakarak… Sonra Peygamber Efendimiz’in dönemine bakıyoruz. Dini emir olarak gelen bir çok farzın aslında bize ne kadar da faydası var. Hurmanın içindeki doğal şekerin hiçbir meyvede olmadığı, zemzemin vücudun boşaltım sisteminden atılmadığı gibi gibi… Ama yine yüzyıllar öncesinde yapılan şeye bir mucize gibi bakarken yüzyıllar sonra bilim ile bunları ispatlayabilir hale geliyoruz. Sonra da bilim sayesinde daha da içimize sindirip inanıyor oluyoruz. Yani inanmak için ispat istiyoruz. Ama ispatlanan herşey de eskiden bulunmuş uygulanmış şeyler. Onlar bize aktaramayınca ya da aktardıklarını biz okuyamayınca biz bilim sayesinde tekrar tekrar aynı şeyleri ispat ediyoruz. Başladığımız noktaya her seferinde geri dönüyor, bir adım ileri gittiğimizi sanarken aynı çemberde dönüyoruz.

 

Bizim hala bir bedenden ibaret olduğumuzu, nasıl muhteşem bir varlık olarak ciddi bir enerji alanımız olduğunu hala anlayamıyor ve maddi bakıyoruz. Bilim ispatlar ise o zaman belki inanacağız. Ancak arkadaşlar kendinizin farklı alanlarda göreceğiniz çok net şeyler var. Bizim insanoğlu olarak inanmak için bilime ihtiyacımız yok ki. Mısırlılar da da bu bilim yoktu, peygamberler döneminde de…  Unutmayın ki psikoloji de hala bir bilim dalı olarak kabul edilemiyor. Çünkü kimse ispatlanabilir düşünceler içermiyor. Ama bazı şeyler iki kere iki dört kadar net. Bazen şüphesiz teslim ile bilgiyi kabul etmek gerekir. Tamamen kabul edemiyorsanız da içinizde biraz tutup değerlendirin.

 

Mesela bizim yaydığımız düşüncelerin ne kadar güçlü olduğu, düşüncelerin bir enerji olduğu ve bu düşünceler sayesinde insanları, bedenlerimizi etkileyebileceğimiz düşüncesine bir inanın. Birkaç gün deneyin gerçekten inanarak ne kaybedersiniz? Bilimin ispatlayamadığı bu düşünce ile ancak kazanır kaybetmezsiniz. Ama bilime bakarsanız sizi sınırlandırarak hastalığınıza bulduğu çözüm ile diğer hastalığın davetiyesini çıkartmakta hiç de geç kalmıyor! Alternatif tıp dediğiniz bile bitkilerin şifası ile olmaktadır yine bilimin bulamadığı Dünya kurulduğu zamanlardan… Ya da bir çok hastalığın şifası doğru hareket doğru beslenmeden geçer. Ki bunun için de bizim bilime ihtiyacımız yoktu. Sanayileşmeyen bir Dünya bize bunu zaten verecekti ancak vermesine fırsat tanımadan ilerleme adı altında yakıp yıktılar. Bilim hiç mi insanoğlunu bir yere getirmedi? Elbet getirdi ancak reddeddikleri de bizi bir o kadar geriye götürdü ve götürmeye de devam ediyor. Düşünce gücünü bugün nöronlar ile ispatlayamadığı için reddettiği gibi…